BASINDAN

Mea Culpa!

Yaklaşık 50 yıldır ‘seçmenim’. 44 yıldır da bu meslekteyim. Hiç bu kadar SEÇİME BENZEMEYEN SEÇİM görmedim.

Tek başına Erdoğan’ın varlığı bile benzersiz kılıyor bu seçimi. Zira Cumhurbaşkanı, ama aynı zamanda iktidar partisinin genel başkanı, aynı zamanda her ilde ve ilçede aday ve elbette sandık kurallarından televizyon yayınlarına TEK KARAR VERİCİ.

Onun yaptıklarından, bir sözü, işareti üzerine derhal yapılanlardan söz etmeyeceğim.

Biz ne yapamadık, ondan söz edeceğim. 31 Mart sonrası, 2-3 belediyede seçim alındı diye rehavete kapılmadan, yola nasıl devam etmeliyiz, ondan söz edeceğim.

Şurası çok açık: Erdoğan seçimde nasıl bir sonuç çıkarsa çıksın sertleşecek. Başka çaresi yok! Kapıdaki ekonomik ve diplomatik; dolayısıyla toplumsal TARİHİ KRİZ, zaten demokrasi anlayışını yakından bildiğimiz Erdoğan’a başka seçenek bırakmayacak.

Baskı, sansür, gözdağı, kendisinden olmayanı işsizlikle, açlıkla ‘terbiye’ etme politikası… Artarak devam edecek.

44 yıldır benzerine tanık olmadığım İKTİDAR MEDYASI da muhtemelen, bugünü rahmetle anacağımız ölçüde rezaletin el kitabını yazacak!

Bugünden bir küçük örnek vereyim, yarını siz düşünün:

Perşembe günü Reuters bir haber geçti. ABD Savunma Bakanlığı’nın ilgili yetkilisi “Türkiye’ye F – 35 sevkiyatına dair hazırlıklar askıya alınabilir” dedi.

Bu haberi ne a Haber internet sitesi gördü ne de Hürriyet’in o cafcaflı sitesi.

‘Skandal açıklama’… Yahut ‘Küstah Amerikalı’ gibilerinden bir takdimle dahi göremediler. Haberi veremediler.

Ne de olsa, ekonomi bu kadar sıkışmışken Saray’ın ABD ile ‘papaz’ olma niyeti yok. Bu nedenle susacak. Saray’dan bir karşı açıklama ya da Erdoğan’dan bir ‘Eyyy Amerika’ ünlemesi gelemeyeceğine göre… Haberi duyurmanın alemi var mı!?

Saray’a iliştirilmiş medyanın misyonu açık. Olanı saklamaya veya olmayanı var gibi göstermeye devam edecekler.

‘Dışarıda’ hiçbir yerde bulamayacakları maaşlarından ve koltuklarının nimetinden vazgeçmemek için ‘Erdoğan’a inanıyormuş gibi’ yapacaklar… Rezilliklerine kılıf dikecekler!

Oysa, bir avuç işçi… Ayağa kalktı… Meydan okudu…

Özelleştirilmesi için alay statüsünden çıkarılıp askeri fabrikaya dönüştürülen Türk Silahlı Kuvvetleri›ne ait Sakarya Tank Palet Fabrikası işçilerinden söz eriyorum.

Fabrikadaki 695 işçiden 605’i, işinden olma pahasına… Geleceğini karartma pahasına… “Fabrikanın Katar ortaklı bir şirkete devredilmesinin ülke güvenliğini tehlikeye düşüreceği yolundaki uyarılarının dikkate alınmaması üzerine fabrikadan ayrılma kararı” aldı.

Bunu ifade eden bir duyuru yayınladı. Altına tek tek imzasını attı.
Dedi ki;
“Burada edinmiş olduğum bilgi birikimimi Katar ortaklı özel bir şirketle paylaşmak istemediğim için Milli Savunma Bakanlığı’nın başka bir fabrikasına tayinimi talep ediyorum.” 

***

Erdoğan döneminde buna cesaret etmek… Gerçekten yürek ister! Kararlılık ister.

Onları düşünüyorum. Cezaevindeki gazetecileri, dostlarımı… Çağdaş Hukukçular Derneği üyelerine biçilen cezaları… Okul yerine Cezaevi koğuşlarında gençlikleri söndürülen üniversite öğrencilerini hatırlıyorum.

Eğer onların yanında olup bu ülkeyi karanlıktan kurtaramazsak SUÇ BENİM, SENİN, BİZİM olacak.

Evet, sandığa gidelim. Bir ders verelim. Ama sonra dönüp muhalefete ve KENDİMİZE soralım. Ne yapabiliriz? Ne yapmalıyız? Korku duvarını nasıl yıkmalıyız?

Soralım… Ve Flormar… Sakarya Tank Palet Fabrikası işçilerinin verdiği “dersi, yanıtı” unutmayalım!
 
(*) MEA CULPA: Latince, “benim suçum”

link: Ayşenur Arslan, Mea Culpa!, 23 Mart 2019, https://enternasyonalizm.org/node/253

published on 23 March 2019