Geçtiğimiz Çarşamba günü Rusya’nın Soçi kentinde yapılan 4’üncü Astana toplantısı Türkiye açısından kırmızı kartlarla sonuçlandı.
Fırat’ın kuzey ve kuzey doğusunda, Türkiye’nin bıkmadan usanmadan savunduğu Kürtlerden arındırılmış güvenli bölge önerisi, Rusya’dan sonra İran’dan da kırmızı kart gördü.
ABD yönetiminden de Suriye’nin kuzeyinde bir tampon bölge kurulsa bile bunun ancak koalisyon güçleri tarafından oluşturulacağı açıklamaları yapıldı.
Bu durumda Ankara’nın 31 Mart yerel seçimler öncesinde Kürtlere yönelik bir sınır ötesi operasyon yapması neredeyse olanaksız hale geldi.
Süleyman Şah Türbesi’ni eski yerine taşımak için sınırlı bir operasyonu bile yapması zor görünüyor.
Oysa iktidar koalisyonunun, son anketlerde açıkça görünen oy kayıpları göz önüne alındığında böyle bir operasyona şiddetle ihtiyacı var.
Ama olmadı. Şimdilik ve hatta daha sonra da Türkiye’nin bölgeye girerek Kürtleri ezmesi mümkün olamayacak.
Ankara İdlib’de de zor durumda ve üstlendiği yükümlülükleri yerine getiremeyen ya da getirmek istemeyen bir konumda. Şam yönetimi, Rusya ve İran cihatçı teröristlerin biran önce bölgeden çıkarılmasını ya da yok edilmesini istiyor.
Toplantı sonrasında yayınlanan bildiride, bu konuda etkili adımların zaman geçirmeden atılacağına ilişkin ifadeler bulunuyor.
Soçi zirvesi aslında iktidarın iflas eden, duvara toslayan Suriye politikasının 360 derece değişmesine neden olacak kadar önemli bir dönüm noktasının başlangıcı sayılabilir.
Kaçınılmaz olarak, Şam yönetimi ile alt düzeyde kurulan ilişkileri geliştirmek ve Esad’ın meşruiyetini tanımak gibi netameli konular seçim öncesi gündeme gelirse ilave oy kaybına neden olabilir.
Üstelik Soçi’de, Putin ve Ruhani’nin açıklamalarına derinlemesine bakarsak önümüzdeki dönemde Türkiye’nin işgal ettiği Suriye topraklarından çıkma sürecinin başlaması dahi söz konusu.
Öyle görünüyor ki iktidar koalisyonu, bu konuda ancak 31 Mart’tan sonra gereken adımları atabilecek.
SURİYE’DE HAYAL KIRIKLIĞI, İÇERDE KÜRTLERE ŞİDDET
Bu nedenle yine içe dönülerek, Türkiye Kürtlerine, HDP’ye, bileşenlerine, destekçilerine yönelik süregelen baskıların, zorbalığın ve şiddetin dozunun daha da artması bekleniyor.
Bunun mesajını Cumhurbaşkanı Erdoğan Soçi’den döner dönmez vermişti.
HDP Milletvekili Saliha Aydeniz’in polislerin tasallutundan ve şiddetinden kurtulabilmek amacıyla bir polisin kolunu ısırması olayını diline dolayarak HDP’yi terör örgütü olmakla suçlamıştı.
Cumhurbaşkanı ne demişti?
“Terör örgütünün mensuplarından bir milletvekili bayan, benim bayan polisimin elini ısırıyor. Bunlara bunların hesabını sormayacak mıyız? Soracağız. Öyle yok 25 kuruşa simit, bunların bedelini ödeyecekler.”
Aynı milletvekili daha sonra bir polisin çelme takmasıyla yerlere yuvarlandı ve hastaneye kaldırıldı.
İlk olayda milletvekili Aydeniz hakkında soruşturma başlatıldı, ikinci olayda ise polis hakkında herhangi bir işlem yapılmadı.
Yapılsaydı şaşardık.
HDP ve destekçilerine yönelik belli bir merkezden planlandığı apaçık bir linç kampanyası özellikle sınır ötesi operasyonun gerçekleşmeyeceği anlaşıldıktan sonra inanılmaz boyutlarda artarak sürüyor.
Olaylar saymakla bitmeyecek kadar fazla.
İl eş başkanları, milletvekilleri, parti yöneticileri, adaylar, gazeteciler, parti üyeleri gözaltına alınıyor, tutuklanıyor.
Şiddetin, baskının ve zulmün yoğunluğu giderek artıyor.
Her biri hedef göstermeye yönelik açıklamalar peş peşe geliyor. Cumhurbaşkanından başlıyor, bakanlar ve parti yöneticilerine kadar uzanıyor.
Bu laflar da Cumhurbaşkanı’nın:
“CHP yanında Kandil'in tayin ettiği desteklediği HDP var. Vatansever kardeşlerim acaba bu CHP ile el ele kol kola olan Kandil'in desteklediği HDP'ye oyunu nasıl verir? İYİ Parti, bir taraftan 'milliyetçiyim' diyor, 'milliyetçiyim' derken de bu hanımefendi, CHP'yle, bu terör örgütünün temsilcisi olan HDP'yle nasıl oluyor da el ele, kol kola dolaşıyor?”
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 24 Haziran seçimlerinde 6 milyona yakın oy alan ve Meclis'in 3. partisi olan Halkların Demokratik Partisi (HDP) milletvekillerine, “Sen bu milletin milletvekili değilsin, seni bu milletin milletvekili olarak kabul etmiyoruz. Sen Kandil’in milletvekilisin, PKK’nın vekilisin, PKK’nın uşağısın ve oyuncağısın” diyor.
Yetmiyor, bu sefer sazı AKP’nin Ankara Belediye Başkan Adayı Mehmet Özhaseki alıyor. Ne yasa korkusu ne de etik endişesi var:
“Aylardır MHP Genel Başkan Yardımcısı Sadir Durmaz kardeşimizle toplantı yapıyoruz. Toplantının temel esprisi şu; Güneydoğu’da lanet adamlar iş başına gelmesin yine. Bu taraflarda da bir partinin kontenjanından aynı adamlar iş başına gelmesinler. Üstü kapalı, kılığı kıyafeti değiştirilmiş, eli yüzü boyanmış adamlar Ankara’da, İstanbul’da iş başına gelmesinler istiyoruz.”
BİR MERKEZDEN KOORDİNE EDİLEN KIŞKIRTMALAR
Özhaseki, Devlet Bahçeli’nin aylar öncesinden ilan ettiği devlet politikasını tekrar ediyor. Bahçeli, HDP’li adayların belediye başkanı seçilmesi ihtimalini beka sorunu olarak ilan etmişti!
Kürt şehir ve kasabalarına halkın seçtiği adayların gelmesinden ödleri kopuyor.
Bu korku, sonuçların ne olacağını şimdiden tahmin etmelerinden kaynaklanıyor.
HDP’ye yönelik baskı ve zulüm arttıkça bunun HDP oyu olarak sandığa yansıyacağını biliyorlar.
Gelen kamuoyu yoklamaları da zaten bunu gösteriyor.
Bu durum onları daha da hırçınlaştırıyor.
Saldırganlığın, polis ve yargı uygulamaları ile HDP ve Kürtlere yönelik sözlü saldırılar ve kışkırtmanın boyutları tehlikeli bir şekilde tırmanıyor.
Uygulanan şiddete ve zulme HDP’nin, Kürtlerin barışçı yöntemlerle karşılık vermesi ve direnmesi karşısında kışkırtmalar daha da yoğunlaşıyor.
Amaç HDP üyelerini, yöneticilerini ve destekçilerini kışkırtarak uygulanan şiddetin, hukuksuzluğun ağırlığını daha da arttırmak.
Böylece fiili bir sıkıyönetim altında seçimlere giderek istedikleri sonuçları çıkarabileceklerini umuyorlar.
Soçi Zirvesi’nde yedikleri kırmızı kartlar onları daha da sinirlendirdi.
Sınır ötesi operasyon yapamamak, ABD, Rusya, İran ve Suriye’den Kürtleri ezme izni alamamak, içerideki saldırganlıklarını arttırıyor.
Çok ilginç bir durumla karşı karşıyayız.
AKP-Devlet Koalisyonunun mutlaka Kürtlere ihtiyacı var.
Suriye Kürtlerini ezerek, yaratılacak hamaset ortamından yararlanarak oylarını arttırmayı hesap etti. Olmadı.
Şimdi yine içe döndü. Türkiye Kürtlerine, onlarla birlikte hareket eden demokratik güçlere yönelik sürdürülen baskıları, zulmü yoğunlaştırarak, zor kullanarak oy devşirmeye çalışıyor.
Buna da Kürtler ve müttefikleri izin vermeyecek.
Source:
link: Koray Düzgören, Suriye’deki kırmızı kartların acısıyla HDP’ye saldırmak!, 17 Şubat 2019, https://enternasyonalizm.org/node/250
Bugünkü Savaşın Farkını Kavramak
Sandığa Doğru Artan Baskılar ve Sıkıştıran Ekonomik Kriz