Suriyeli Göçmenlere Yönelik Irkçılık Artıyor

Suriyeli göçmenlere dönük milliyetçi tepki, birçok olay üzerinden anında büyüyebiliyor. Yılbaşı gecesi Taksim meydanında cihatçı ÖSO’nun bayrağıyla gerçekleştirilen gösteri de, Suriyeli göçmenlere karşı milliyetçi bir saldırganlığın başlatılmasının bahanesi yapıldı. Çeşitli köşe yazarları da gazetelerde bu konuyu gündem ettiler. Örneğin Sözcü gazetesi yazarı Uğur Dündar, Taksim meydanında yılbaşında artık Suriyelilerin eğlendiğini, ÖSO bayrakları açıp halay çektiklerini, bu arada Mehmetçiğin ise onların can güvenliği için dondurucu soğukta Menbiç’te nöbet tuttuğunu yazdı. Tepkiler ve eleştiriler ağırlıklı olarak iktidara muhalif kesimlerden gelse de, Habertürk gazetesinin iki yazarı da tartışmaları köşelerine taşıyarak eleştirel tutum aldılar. Ardından CHP’li bir vekil meseleyi meclise taşıyarak sorumluların tespit edilmesini ve hesap sorulmasını talep etti.

Suriyeli göçmenlere yönelik kimi zaman ırkçılığa varan bu tepkiler ve söylemler yeni değildir. Muhalefetin iktidara yönelttiği eleştiriler içinde haklı noktalar olsa da, genel olarak bu tutum, zihinleri zaten milliyetçi önyargılarla dolu olan işçi-emekçi kitlelerin daha da sağa kaymasına yol açmakta ve aslında iktidardaki faşizmin değirmenine su taşımaktadır. Bir yandan faşist iktidarın Türk-İslam ideolojisi üzerinden yürüttüğü propaganda bombardımanına maruz kalan, diğer yandan “biz bu faşist iktidardan daha milliyetçiyiz” şeklinde özetlenebilecek berbat bir çizgi üzerine kendini inşa etmiş bulunan burjuva muhalefetin söylemlerine maruz kalan işçi-emekçi kitleler çok ciddi bir kafa karışıklığı içindedirler.

Suriye’de izlediği emperyalist politikalar sebebiyle bu meseleyi yaratan asıl suçlu iktidar ise, Suriyeli göçmenleri AB’ye karşı siyasi bir koz olarak kullanmaya devam etmekte, onlardan ucuz işgücü ve müstakbel oy deposu olarak faydalanmakta, ancak sorunun sosyal boyutlarıyla ilgilenmemektedir. İktidarın bu tavrı, burjuva muhalefetin “Suriyeliler ülkelerine geri gönderilsin” sloganında ifadesini bulan sözde çözüm önerisiyle birleşince ortaya giderek daha riskli bir tablo çıkmaktadır. Suriye’de savaşın patlak verdiği 2011’den beri Türkiye’nin gündeminde olan Suriyeli göçmenler sorunu, gelecekte çok daha ciddi gelişmelere zemin hazırlamaya aday bir nitelik taşımaktadır.

Bu durum faşizmin elini güçlendirdiği gibi, ırkçılık, şovenizm ve milliyetçilikle mücadele etmek zorunda olan ve işçi-emekçi sınıflar içinde proleter enternasyonalizminin tohumlarını yeşertmeye çalışan sınıf devrimcilerinin işini de oldukça zorlaştırmaktadır. Milliyetçi önyargıları kullanarak işçi sınıfını bölmekte, kafasını karıştırıp hedef şaşırtmakta zaten pek mahir olan burjuvazinin bu politikaları karşısında sosyalistler çok uyanık ve dikkatli olmak zorundadırlar. Aksi halde, iktidara vurayım derken burjuva muhalefetin milliyetçi çizgisinin kuyruğuna takılmak işten bile değildir.

Sorunu yaratan Suriyeliler değil faşist Erdoğan iktidarıdır

Bariz ırkçı olanlarını bir tarafa bıraksak bile, malum video üzerinden sosyal medyadan ortalığa saçılan mesajlar, toplumun azımsanmayacak bir kesiminde Suriyeli göçmenlere karşı nasıl olumsuz bir önyargının bulunduğunu görmek bakımından önemlidir: “Suriyeliler sürekli olarak kadınlara ve çocuklara tacizde bulunuyor”, “Suriyeliler yüzünden ücretlerimiz düştü”, “Suriyeliler yüzünden ev kiraları arttı”, “Suriyeli gençler Türkiye’de nargile içip keyif çatarken Mehmetçik Suriye’de şehit düşüyor”, “madem vatanlarını seviyorlar, Taksim’de bayrak sallayacaklarına gidip orada savaşsınlar”, “sürekli çocuk yapıp çoğalıyorlar, yakında bize yer kalmayacak”, “asalak Suriyelileri neden besleyelim”, “Suriyeliler bizim vergilerimizle bedavadan yaşıyorlar, vergi ödemiyorlar ama her türlü devlet hizmetinden faydalanıyorlar”, “Suriyeliler sisteme adapte olamıyor, dönsünler”, “Suriyelilerin hepsi cihatçı” vb.

Bu önyargı kolaylıkla faşizmin payandası haline gelebilecek olan bir öz barındırmaktadır. Bugün Türkiye’de Suriyeliler en alttakiler grubunu oluşturuyor ve işçi-emekçilerin öfkesi çeşitli kesimler tarafından onlara yönlendiriliyor. Suriyeliler giderek daha sık bir şekilde saldırıya uğruyor, linç girişimlerine maruz kalıyor, bulundukları bölgelerden kovuluyor. Bu durum en çok da faşizmin işine yarıyor. Bugün için Erdoğan iktidarının Suriyelilere dönük “olumlu” yaklaşımı kimseyi yanıltmamalıdır. Erdoğan’ın Suriyelileri kendi çıkarları için kullandığı ve onlarla işi bittiğinde havanın tersine dönebileceği iyi bilinmelidir. Bugün için burjuvazi hem Suriyeli göçmenlerden faydalanmakta hem de işçi-emekçilerin öfkesini onlara kusmasını ellerini ovuşturarak izlemektedir. Burjuvazinin bu tavrı Avrupa ülkelerindeki burjuvazinin yıllardır bir yandan göçmen emeğini sömürüp diğer yandan da el altından ırkçı nefrete gaz vermesinden pek de farklı değildir.

Bugün Türkiye’de 4 milyona yakın Suriyeli mülteci bulunmaktadır. Bu insanların Türkiye’ye ve başka ülkelere göç etmek zorunda kalmalarının sebebi Suriye’de yaşanan emperyalist savaştır. Bu savaşın baş aktörlerinden biri ise Erdoğan iktidarıdır. Bir yandan emperyal heveslerle diğer yandan da “Kürt anasını görmesin” hezeyanıyla Suriye’deki savaşı kışkırtan, eli kanlı IŞİD çetesini silahlandıran ve her türlü desteği veren, ÖSO adı altında cihatçı oluşumları toplayan ve savaştıran, bunlarla da yetinmeyip bizzat kendi ordusuyla belli bölgeleri işgal eden Erdoğan iktidarı, Suriye’nin yerle bir edilmesinin, yüz binlerce insanın ölümünün, milyonlarca insanın göç etmek zorunda kalmasının baş sorumlularındandır. Bu gerçekliğe rağmen, tam bir ikiyüzlülük ve pişkinlikle, Suriyelilere bir tek kendisinin sahip çıktığından, insan haklarından vb. dem vurmaktadır. Oysa Erdoğan’ın Suriyeli göçmenler için döktüğü timsah gözyaşlarıdır. Suriyeli göçmenleri AB’ye karşı koz olarak kullanmakta, AB’den aldığı milyarların çok az bir kısmını Suriyelilere harcayıp gerisini iç etmekte, onları ucuz işgücü olarak görmekte, Suriyeli zenginlerin paralarını Türkiye’ye sokmasına uğraşmakta ama Türkiye’de son derece zor koşullarda yaşam kavgası veren milyonlarca Suriyelinin yaşadığı sorunların çözümü için hiçbir şey yapmamaktadır.

En büyük yanlış, sorunun kaynağı olarak Suriyeli göçmenleri görmektir. Sorunun kaynağı Erdoğan iktidarının ve emperyalist güçlerin Suriye politikasıdır. Suriyeliler sorunun kaynağı olmak bir yana, mağdur edilmiş bir halk konumundadır. Suriyeli yoksullar sigortasız ve son derece düşük ücretlere çok uzun saatlerde çalışmak zorunda kalmaktadırlar. Tabii iş bulabilenleri… İş bulamayanlar ise ya dilencilikle ya da bedenlerini satarak hayatta kalmaya çalışmaktadırlar. Binlerce Suriyeli kadın para karşılığı Türkiyeli erkeklere ikinci hatta üçüncü eş olarak satılmıştır. TC’nin işgal ettiği ve ÖSO aracılığıyla yağmaladığı bölgelerden zeytinler, fıstık ağaçları, tarihi eserler ve daha birçok şey Türkiye’ye getirilip satılmıştır. Ev sahipleri beğenmedikleri Suriyelilere evlerini 2-3 misli fiyatla kiraya verip para kazanma peşindedir. Suriyeliler aynı evde, üstelik de son derece izbe yerlerde, 3-5 aile bir arada yaşayarak kirayı ancak ödeyebilmektedirler. Toplama kampını andıran kamplara tıkılmış Suriyelilerin durumu ise daha beterdir. Buralarda son derece gayri insani koşullarda yaşamaya mecbur bırakılan Suriyeliler, özellikle de kadınlar ve çocuklar, her türlü istismarın konusu olmakta, devletle el ele vermiş yahut iç içe geçmiş mafyanın eline düşmekte, cihatçı ordularına asker olarak devşirilip savaştırılmaktadır. Kısacası bir halkın geçmişi, bugünü ve geleceği elinden alınmış, yok edilmiştir. Şimdi bu insanlara “ülkenize geri dönün” demek hangi vicdana hangi insanlığa sığdırılabilir?

Açıktır ki, “Suriyeliler ülkelerine geri gönderilsin” demenin, ırkçı “Turken raus”[1] sloganından pek de farkı yoktur. Almanya’da yahut çeşitli Avrupa ülkelerinde benzer sloganlara veya göçmen karşıtı politikalara “ırkçılık yapılıyor” diyerek karşı çıkanların, sıra kendi ülkelerinde Suriyelilere gelince “Suriyeliler dışarı” sloganını atmasının mazur görülebilecek bir tarafı yoktur.

Savaşın ateşiyle kavrulmuş ve birçok kenti tamamen yerle bir edilmiş Suriye’nin henüz yaşanabilir bir ülke olmadığı çok açıktır. Ortada ne altyapı ne üstyapı ne de yaşanabilecek bir ülke vardır. En önemlisi de henüz savaş devam etmektedir ve kısa vadede sonuçlanacak gibi de görünmemektedir. Geri dönecek insanların hayatlarının bir garantisi olmadığı gibi, geçinebilecekleri bir iş imkânları da yoktur, çünkü tüm ekonomi yıkıma uğramıştır. Bu koşullar altında Suriyelilere “ülkenize geri dönün” demek, onlara cehenneme dönmeyi dayatmakla aynı şeydir.

“Burada keyif çatacaklarına ülkelerine dönüp hakları için savaşsınlar” söylemi de son derece kof bir söylemdir. Suriye’de bugün devam eden savaş emperyalist savaşın bir parçasıdır. Bir yanda Esad rejiminin askerleri diğer yanda ÖSO’sundan IŞİD’ine kadar cihatçı çeteler bulunurken, Rusya’sından İranı’na, ABD’sinden Fransa’sına ve Türkiye’sine kadar pek çok farklı ülkenin askerleri Suriye topraklarındadır. Ülkenin bazı kesimleri resmen işgal altındadır ve işgalci ülkelerin başında da Türkiye gelmektedir. Kısacası ortada gerçekten Suriye halkının çıkarları için savaşan bir taraf yoktur. Kendi oturduğu yerden ahkâm kesmek kolaydır. Kendileri, çok nefret ettikleri Erdoğan’a karşı mücadele vermek için kolunu kaldırmayanların Suriyelilere akıl vermesi ikiyüzlülüktür.

“Suriyeliler burada keyif çatarken şehit düştü”ğü söylenen Mehmetçik’in oradaki varlık sebebi de Suriyelilerin değil Erdoğan iktidarının çıkarlarını korumaktır. Mehmetçik denilen askerler genel olarak Türk burjuvazisinin çıkarları uğruna Suriyelilerin topraklarını işgal etmekte, yeri geldiğinde sivil halkı katletmekten geri durmamakta, ÖSO’cu çetelerle kol kola pozlar vermekte, Kürt halkının haklı taleplerini boğmaya uğraşmaktadırlar. Bu askerleri oraya gönderen ve ölmelerine sebep olan Suriyeliler değil, Erdoğan iktidarıdır.

Suriyelileri güya “iyi” ve “kötü” olarak ayırıp, “biz kötü olan Suriyeliler gitsin istiyoruz” demenin de hiçbir karşılığı yoktur. İçine itildikleri kötü koşulların sorumluluğu Suriyeli göçmenlere yıkılamayacağı gibi, bir kısım Suriyelinin kadınlara tacizde bulunması yahut mafyatik işlere bulaşması da tüm Suriyelilere maledilemez. Bir “kötü” aranıyorsa bu Erdoğan iktidarından başkası değildir. Yaşamı ve umutları elinden alınmış bir halkı işine geldiği gibi iyi ve kötü olarak ayırıp, işine gelmeyenleri göndermeye, işine gelenleri de (ikinci üçüncü eş olarak alınan kadınları, zengin Suriyelileri vb.) tutmaya çalışmak vicdan ve akıl sahibi insanların harcı olamaz.

Suriyelilerin içinde bulunduğu kötü durumun da, Türkiye’de 4 milyona yakın Suriyelinin bulunmasının da baş sorumlularından biri Erdoğan’dır. Öfkenin ve tepkinin asıl yöneltilmesi gereken ve hesap sorulması gereken adres Erdoğan iktidarıdır. Faşist iktidardan hesap sormayanların, öfkesini Suriyelilere kusmasının kabul edilebilir bir yanı yoktur. Bu durumdan kârlı çıkacak olan yine Erdoğan olacaktır. İşçi ve emekçiler açısından doğru tavır, öncelikle Suriye’de yürüyen emperyalist savaşa ve bu savaşı sürdüren emperyalist-kapitalist güçlere, en başta da Erdoğan iktidarına karşı durmaktır.

Türkiyeli işçi ve emekçiler, Suriyeli emekçileri rakip veya düşman olarak değil, birlikte egemenlere karşı mücadele verecekleri sınıf kardeşleri olarak görmelidirler. Suriyeli işçi ve emekçilerin sorunlarına da sahip çıkan bir bakış açısında olmalıdırlar. Suriyeli göçmenlerin durumunun düzelmesi Türkiyeli işçi-emekçilerin aleyhine değil lehine bir şeydir. “Bu yüzden işçi sınıfı göçmenlere yönelik her türden ırkçı ve ayrımcı politika ve uygulamaların karşısında durmalıdır. Suriyeli ya da başka halklardan işçilerin yaşamın her alanında eşit sosyal ve siyasal haklara sahip olmalarını savunmalıdır. Bunun için de sendikal ve siyasal bütün örgütlerini göçmen işçilerin bu örgütlere dâhil olmasını sağlayarak güçlendirmelidir. Çünkü bütün işçiler için kurtuluşun yolu işçilerin birliğini, halkların eşitliğini ve kardeşliğini sağlamaktan geçiyor.”[2]


[1] Almanya’da, Türkiyeli göçmen işçilere yönelik yaygın olarak kullanılan ve “Türkler dışarı” anlamına gelen ırkçı slogan.

[2]   Selim Fuat, Türkiye’nin Suriyeli Göçmenler Sorunu, MT, Kasım 2013

Enternasyonalist Komünist

link: Enternasyonalist Komünist, Suriyeli Göçmenlere Yönelik Irkçılık Artıyor, 6 Ocak 2019, https://enternasyonalizm.org/node/245

yayın tarihi: 8 Ocak 2019