Almanya’nın Chemnitz kentinde patlak veren kitlesel faşist gösteriler, göçmenlere yönelik saldırılar, “1930’lara mı dönüyoruz” tartışmalarını alevlendirdi. “30’lara mı dönüyoruz” sorusu akademik bir tartışma olmaktan öte bir tehlikeyi yansıtıyor: Faşist hareketin yükselişi nasıl durdurulabilir?
Faşist hareket ve devlet
Faşist hareketin, bir ölüm olayını kullanarak birkaç saat içinde yaklaşık 800 militanı harekete geçirebilmesi, gösterilerini hafta boyunca sürdürebilmesi, binlerce kişinin katıldığı bir miting düzenleyebilmesi, yıllardır mayalanmakta olan faşist hareketin, artık gerçek ve güncel bir tehlike olduğunu gösterdi.
Gelinen noktada, çeşitli faşist gruplar, AfD, Pegida gibi daha düzen içi gibi görünen siyasi örgütlenmelerle eşgüdüm içinde hareket edebiliyor. Faşist militanlar sokaklarda güç gösterir, yabancılara saldırırken, AfD faşist hareketin taleplerini ve sloganlarını parlamento düzeyinde dile getiriyor. Bu eşgüdüm, kendilerini faşist, hatta ırkçı olarak bile görmek istemeyen, ancak Merkel hükümetinin göçmenler politikasından hoşnut olmayan görece ılımlı vatandaşların da faşist grupların eylemlerine katılmasını kolaylaştırıyor.
Faşist hareketin geldiği düzeyi gösteren ikinci, çok daha korkutucu gelişme de devletin güvelik örgütleriyle faşist hareket arasında artık gizlenemeyen ilişkidir. Chemnitz olaylarında, Nazi selamlarının yanı sıra, dikkati çeken ikinci olgu, polisin son derecede düşük çaplı müdahalesiydi. 6000 faşist militan ve destekçilerinin katıldığı mitinge yalnızca 600 personel ile gelen ve tamamen “etkisiz” kalan polis örgütü, sıra anti-faşist göstericileri durdurmaya gelince gayet yüksek bir performans sergiliyordu.
Bu tartışmalar arasında, Almanya’nın FBI’ı sayılan Anayasayı Koruma Bürosu (BfV) adlı güvenlik örgütünün başkanı, Hans-Georg Maassen’in faşist harekete yakınlığı konuşuluyor. Merkel’in Chemnist olaylarında faşist militanların sokaklarda yabancıları kovalamasını kınayan açıklamasına karşın, Maassen’in sokaklardaki kovalama olaylarının aslında “fake news” olduğunu ima eden açıklaması büyük tepki çekti. Maassen’in AfD liderliği ile sık sık buluştuğu, eylemlerini ve açıklamalarını yasalarla çelişmeden sürdürmelerine yardımcı olacak yönde akıl verdiği ortaya çıktı. Maassen önce iddiaları yalanladı, sonra da kabul etmek zorunda kaldı.
Farklı faşist eğilimli grupların arasındaki eşgüdüm, parlamentoda AfD yoluyla söz sahibi olmaları ve devletin güvenlik örgütleriyle yakın ilişkileri, gerçekten korkutucu biçimde de 1930’ları anımsatıyor.
Birleşik çephe
1930’larda Almanya’da, örgütlenme düzeyi, toplumsal tabanı, faşist hareketten defalarca büyük olan sosyal demokrat ve komünist partiler birlikte mücadele etmeyi başaramadıkları için faşizmin yükselişini engelleyememişlerdi.
O günden bu yana, faşizmle mücadele söz konusu olunca ilk akla gelen haklı olarak birlik sorunu oluyor. Bu bağlamda, Sol Parti’nin yönetim kurulu başkanı Sahra Wagenknecht’in, Sol Parti, Sosyal Demokrat Parti ve Yeşiller arasında bir eşgüdüm sağlayacak Aufstehen (ayağa kalk) isimli örgütlenme inisiyatifi büyük önem taşıyor. Aufstehen, yaşam koşullarını, sendikal hakları öncelikle vurgulayan, sığınmacılığı siyasi sığınma hakkıyla sınırlamayı hedefleyen, ırkçılıkla mücadeleye öncelik vermeyi kimlik politikası olarak eleştiren bir sol popülist hareket yaratarak, faşist hareketin cazibesine katılan ama faşist olmayan vatandaşları yeniden sol harekete kazanmayı amaçlıyor.
Aufstehen başarılı olabilecek mi? Olumlu cevap vermek için henüz erken. Birincisi, Aufstehen, faşizmin yükselişini salt ekonomik sorunlara bağlıyor; faşist propagandanın ilgilendiği kültürel-psikolojik sorunları azımsıyor. Kültürel psikolojik boyutu azımsamak, egemenlik söyleminin üretildiği alanı faşist harekete terk etme riskini getiriyor. İkincisi, sağ popülizm ve faşist hareketin düzen partileri olarak nitelediği yapılanmaların Aufstehen ile bir araya gelmesi faşist harekete yeni propaganda malzemesi sağlayabilir.
Aufstehen için bu iki engeli aşmanın yolu 1980’lerden bu yana İngiltere ve Almanya’da, faşist hareketi, her başını kaldırdığında geriletmeyi başaran deneyleri anımsamaktan geçiyor: Faşizmin güç gösterilerinin cazibesine katılan vatandaşlara, çok daha güçlü bir alternatif sunmak gerekiyor. Bunun yolu da, faşist hareketi, sokaklarda, meydanlarda, karşıt kitlesel eylemlerle durdurarak, yıldırmaktan geçiyor.
Source:
link: Ergin Yıldızoğlu, Faşizme geçit yok, 13 Eylül 2018, https://enternasyonalizm.org/node/222
İdlib Operasyonu ve Tahran Zirvesinin Anlattıkları
Bir 'Beşinci Kol' remake’i olarak Cumhuriyet operasyonu